Son Dakika :

Onbinlerce Hayvansever Eylem İçin Bir Araya Geldi

Hayvanseverler, Hayvan Dostları, Eylem
Yeni cıkacak hayvan hakları yönetmeliğini protesto etmek için hayvan hakları savunucuları tek ses olup, hayvan dostlarının yanındaydı! Eylem kadıköy iskelesinde başladı ceşitli sanatcı ve Stk yöneticileri konuşmalar yaptı ve cıkacak yasada bulunan sakıncalı maddelerin değiştirilmesi ve iyileştirilmesini istedi! Eylem yürüyüş kortejiyle devam etti.


Müzisyeni döven 40 polisten 33'ünün kimliği saptanamadı

Antalya'da Gezi olayları sırasında 3 Haziran gece yarısı Mustafa Düştegör'ü, Kaleiçi'ndeki bir ara sokakta cop ve sopalarla dövüp işkence yaptıkları gerekçesiyle, bölgedeki işyerlerinin kameralarında görülen sivil ve resmi kıyafetli 40 polis hakkında Antalya Cumhuriyet Savcılığı'na suç duyurusunda bulunuldu. Suçlanan amir, müdür, komiser ve polis memuru hakkındaki suç duyurusu üzerine Antalya Cumhuriyet Savcılığı, Emniyet Müdürlüğü'nden olay yerine ait Mobese kayıtlarını istedi
.

Emniyet Müdürlüğü 'Olay yerinde Mobese kamerası yok' yanıtı verince, şikayetçi Düştegör'ün avukatları olay yerindeki güvenlik kameralarının fotoğraflarını çekip savcılığa verdi. Bunun üzerine Emniyet Müdürlüğü, olayın Mobese kamerasının 'açısında görünmediği' gerekçesini ileri sürdü ve sonuçta 40 polisten sadece 7'sinin kimliğine ulaşıldı. Kimliği saptanan bu polisler de 'dövmedik', 'dokunmadık' diye ifade verdi.

'SANKİ UZAYDAN GELMİŞLER' 
Savcılığa, haklarında 'işkence' suçlamasıyla 40 polisin yanı sıra Emniyet Müdürü ve Vali hakkında suç duyurusunda bulunulduğunu belirten müzisyen Mustafa Düştegör'ün avukatı Hakan Evcin, savcının olay günü Cumhuriyet Meydanı'nda görev alan tüm polislerin görüntülerini istediğini ve 849 polise ait kimlik fotoğraflarının gönderildiğini anlattı.

Suç duyurusunda bulunulan 40 polisten sadece 7'sinin kimliğinin belirlendiğini kaydeden Hakan Evcin, "Soruşturma halen sürüyor ama diğer 33 kişi polis sanki uzaydan gelmiş ki tespit edilemedi" dedi. Hakan Evcin, olaya katılan kişilerin saptanmasının mümkün olduğunu belirterek şöyle dedi:

"Gezi olaylarında eylemlere katılanlar için Mobese görüntüleri üzerinden kim, hangi saatte, nerede oldukları biliniyor. Bu 40 polisin de sokaklara girerken görüntüleri tespit edildi. Daha önce polisler Mobese kayıtları olmadığını söylemişti ve biz fotoğrafla Mobese'leri tespit ettik. Bu kez de 'açıları görmüyor' diye inkar ediliyor. Bana göre failler saklanmaya çalışılıyor. Suçlu her kim olursa olsun cezasını çekmelidir."

ALİ İSMAİL KORKMAZ ÖRNEĞİ 
Polislerin mahkeme kararı olmadan yakalama, gözaltı, hatta mahkeme ceza vermiş gibi ceza uygulama, doğrudan infaz yoluna gittiğini öne süren Evcin, Ali İsmail Korkmaz'ı olayını örnek gösterdiği açıklamasını şöyle sürdürdü:

"Burada yapılmak istenen de buydu. 'Artık öldü' denilerek bırakılıp gidilmiş. Mustafa Düştegör de öldürülmek istenmiştir. Vücudunda sadece kafaya darbe almadı, kamera kayıtları öncesinde bu 40 kişi tarafından dövüldü. Bu 40 kişinin tamamının ceza alması gerekmektedir."

YENİ FOTOĞRAFLAR VE YÜZDE 'SABİT ESER' RAPORU 
Bu arada, 3 Haziran gecesi saat 04.35'te yaşanan ve güvenlik kameralarına da yansıyan dayak olayıyla ilgili yeni fotoğraflar ortaya çıktı. Dayak sonrası kanlar içinde kalan Mustafa Düştegör'ün hemen sonrasında arkadaşları tarafından çekilen yeni fotoğrafları, delil olarak savcılığa sunuldu.

Olayın üzerinden yaklaşık 8 ay sonra tekrar doktora giden Düştegör'ün kaşına aldığı darbe sonucu oluşan yara izine ilişkin olarak da 'yüzde sabit eser' raporu alındı. Bu durumun ağırlaştırılmış sebep olacağı belirtildi.

DÜŞTEGÖR O GECEYİ ANLATTI 
Gezi olayları sırasında, 3 Haziran gecesi binlerce Antalyalı gibi eyleme katıldığını belirten Mustafa Düştegör, gece saatlerinde kalabalık polis grubunun geldiğini ve yanlarında, slogan atanlardan bazılarına vurmaya başladığını söyledi. Kaleiçi'nde bir kafeye saklandığını, polislerin de çıkmasını istediklerini belirten Düştegör, şunları anlattı:

"Çıktım ve bir memurla konuşurken, arkamdaki başka bir memur asılıp sürüklemeye başladı beni. Tabi sürüklerken vuruyorlardı da. Kafama aldığım darbeler sonucu bayılmışım, sonrasını hatırlamıyorum. Psikolojik açıdan kötü durumdayım. Bir polis gördüğümde örneğin ister istemez çekiniyor, korkuyorsun. Şikayetçi olduk ve yapanların tespit edilerek cezalandırılmalarını istiyorum."

DHA - Mehmet ÇINAR

Yaşamla ve Ölümle Hesaplaşmak İçin Yazıyorum

En zarif, en içten ve en direnişçi yazarlarımızdandır Tezer Özlü. O da yakın dostu Leylâ Erbil gibi bir put kırıcıdır; insan yaşamını hapishaneye çeviren gelenek, dogma, tabu, kural, sınır, dayatma… ne varsa gözden geçiren; kalıpları kıran, yerleşik değerleri sorgulayan, yeni değerler arayan özgün ve özgür bir yazardır. Onun sıra dışı kişiliği, metinlerinde bütün canlılığı ile varlığını duyumsatır.   
 aziz nesin, tezer özlü, onat kutlar. istanbul, 1982.

Yıllar önce okuma günlüğüme şöyle yazmıştım: “Tezer Özlü’nün asi ruhundan, kendine özgü kişiliğinden yansıyan erdemin, düşüncelerimde sürekli çoğaldığını fark ediyorum. Çünkü yaşamıyla yazdıkları bu denli iç içe olan yazarlara çok rastlanmıyor. Korkmadan, çekinmeden, bütün içtenliğiyle kendini ortaya koymak, ‘ben böyleyim.’ diyebilmek kolay mı? Bence her şeyden önce cesaretin simgesi Tezer Özlü. Kalanlar’ın önsözüne belirtildiği gibi: ‘Kendi üstündeki giysinin örgüsünü çözen ve yazdıklarında kendi çırılçıplak gerçeğini okuruna sunmak isteyen, bu anlamda korkusuz, ender yazarlardan biriydi.’ Yapıtlarında kendini dürüstlükle; yalansız, riyasız gösterirken aynı anda toplumun bütün sahte değerlerini kıyasıya eleştiriyor, yüzlerden maskeleri çekip alıyor. İlk olarak kendine yöneltiyor eleştirel bakışlarını; kendine sansür uygulamadan yazarak bir özgürlük ufku açıyor önce. Sonra bu ufku genişleterek toplumun dayatmalarına, baskılarına, sahteliklerine, ikiyüzlülüğüne savaş açıyor. Farklı olmanın, aykırı kalmanın bedelini ise yalnızlıkla, mutsuzlukla ödüyor Tezer Özlü.
1963’ten itibaren edebiyat dergilerindeki öyküleriyle dikkati çeken ve ilk kitabı Eski Bahçe’de öykülerini buluşturan Tezer Özlü, kendi trajedisini görmekten ve onunla yüz yüze gelmekten korkmayan yazarlardandır. Çocukluğun Soğuk Geceleri’nde çocukluk korkuları ve sıkıntılarıyla yüzleşir. 1983’te Marburg Yazın Ödülü’nü alan Yaşamın Ucuna Yolculuk adlı eseri, yaşamlarında intihar düşüncesine çok  yer veren büyük yazarlar Kafka, Svevo ile Pavese‘nin yaşadığı yerleri görmek üzere çıktığı 700 km’lik bir yolculuğun notlarından oluşur. Yaşamın anlamını gitmekte bulur Tezer Özlü. Kitabın başkişisi yine kendisidir; ölüm, yalnızlık, bunaltı, varoluş izlekleri onu bırakmaz. Bu romanı da çocukluğuna ve gençliğine göndermelerle doludur.
1986’da kırk üç yaşındayken göğüs kanseri nedeniyle yaşama veda eden Tezer Özlü, içten ve özgün metinleriyle edebiyatımızın unutulmaz kişilikleri arasında yer aldı; yıllar geçtikçe adının çevresinde efsanevi bir hale oluştu.
Leylâ Erbil, “Tezer Özlü’nün yaşamı acıyla, ölümle, intihar duygusuyla, canlılık ve yaşam tutkusuyla iç içeydi.”…“Kendi olmayı hiç reddetmeden, kendi ruhundaki acılardan taşarak akraba acıların dünyasına ulaşmaktadır. Bu ise küçümsenecek bir nitelik değildir; kalıcıdır.” diyor Zihin Kuşları’nda. Özyaşam anlatıdan kaçınmayan Tezer Özlü’nün bu tarz anlatıyı sanat katına yükselttiğini ifade ediyor.
En son, Tezer Özlü’den kalan bazı yazı ve notlar Kalanlar adıyla 1990’da yayımlanmıştı. Geçen ay Tezer Özlü’nün farklı sanatsal yönleri ve ilgilerini keşfettiğimiz yazıları, kızkardeşi Sezer Duru tarafından Yeryüzüne Dayanabilmek İçin başlığı altında bir araya getirilerek kitaplaştırıldı. Tezer Özlü’nün bir yazısından alınan bu başlık, onun varoluşçu bakışını ve dünyadaki temel meselesini özetliyor: “Neden edebiyat? Yeryüzüne dayanabilmek için.”
Tezer Özlü’nün, yurt dışındayken Türkiye’deki dergilere gönderdiği kültür, sanat, edebiyat yazılarından oluşan kitap, onun bir kültür gözlemcisi olarak çevresindeki sanatsal ve yazınsal olaylara dair duygu ve düşüncelerini netlikle görmemizi sağlıyor.
Dikkatle ve titiz ayrıntılar üzerinden yazıyor Tezer Özlü. Kendi dünyasına yakın bulduğu yazarlar ve eserlerine yaklaşımında hassasiyeti doruğa ulaşıyor. Kitaptaki yazıların bir kısmı söyleşi ve röportajlardan oluşuyor; ancak kitabın ağırlık merkezinde deneme türünün güzel örneklerini oluşturan metinler yer alıyor. Anı, izlenim ve düşlerin ışıklı yansımalarının yanı sıra eleştirel bir bakış açısı taşıyan bu yazılar Tezer Özlü’nün derin entelektüel kavrayışının; sezgi ve duyuş gücünün birer göstergesi durumunda.
Edebiyatla yoğurulmuş engin bir sinema kültürü olan Tezer Özlü, başta Berlin, Venedik olmak üzere Avrupa kentlerindeki film festivallerinde izlediği filmlerle ilgili ustalıklı yorum, eleştiri ve değerlendirmeler yapıyor. Kültür sanat ortamlarında soluk alan yazar, buralardan edindiği izlenimler ve tanıklıklarını nesnel bir bakış açısıyla değerlendirerek Milliyet Sanat’ın ve dönemin başka dergilerinin okurlarıyla paylaşıyor. Bu yazıların çoğunun, Tezer Özlü’nün ölümünden birkaç yıl önce yazılmış olduğunu fark etmek içimizi sızlatıyor. Okudukça onun kültür, sanat, edebiyat güzellikleriyle dopdolu, seçkin ve entelektüel bir yaşamı olduğunu görüyoruz.
Yazılarında, kendi yazınsal ve düşünsel dünyasını şekillendiren ve ruhen akraba olduğu yazarlara öncelik veren Tezer Özlü, özellikle Kafka ve eserlerini ince bir duyarlılıkla ele alıyor. “Niçin yazıyorum?” sorusuna yanıt arayışlarını Kafka, Svevo ve Pavese’den cümlelerle destekledikten sonra “Bir cümle de ben eklemek istiyorum: Yaşamla ve ölümle hesaplaşmak için yazıyorum
sözleriyle derin etki yaratıyor. Dünyanın acılı bir yer olduğunu, bunun için yazdığını; duyguların taşmasının da bir yazma nedeni olduğunu vurgulayarak, kendi dünyasına egemen olmayı edebiyatla öğrendiğini dile getiriyor. Kafka ile Yaşamak denemesi, sorgulamalarla genişleyen zihin açıcı bir tarzda yazılmış. Tezer Özlü, “Kafka ile yaşamak, acınacak güncelliğimizin en büyük umudu.” ifadesiyle Kafka’daki düşsel, alegorik ve ironik tutumun önemini vurguluyor. Tezer Özlü’nün kaleminden Kafka’yı okumak, onun duyarlı, sezgisel yaklaşımıyla Kafka’yı yeniden değerlendirme imkânı veriyor. Bir sabah uyandığında kendini böceğe dönüşmüş halde bulan Gregor Samsa’nın, Kafka’nın bütün iç dünyasını yansıttığını belirten Tezer Özlü; “Bürokrasi ve iş çarkının, yüzyılımız insanını böceğe ya da robota dönüştürdüğünü, hepimizin birer Gregor Samsa olduğumuzu kavrayamazsak, biz dünyaya değil, dünya bize bakıyor olmaz mı?” diye soruyor.
Yazar dostlarının ardından incelik ve değerbilirlikle yazan Tezer Özlü; Sevgi Soysal, Celal Sılay, Peter Weiss’ı sevgi dolu cümlelerle anıyor.
Kitapta, hem yaşamı hem de ölümüyle büyük yankılar uyandıran Stefan Zweig, Tezer Özlü tarafından başarıyla değerlendiriliyor; Zweig’ın 2. Dünya Savaşı yıllarındaki savaş karşıtı tutumu, yaşadığı bunalım ve karısıyla birlikte intiharı üzerinde önemli tespitler yapılıyor.
Kitaptaki metinlere, Tezer Özlü’nün insana inanan ve ona değer veren düşünce biçimi damgasını vuruyor. Varoluşçu felsefenin izinde giden ve insanın özgür bir birey olma yönünde çaba göstermesinin gerekliliğini vurgulayan satırlarla sık sık karşılaşıyoruz. “Yaşam, şöyle bir yaşanıp geçmek için varolmak değildir. Aksine insanları, en insancıl yaşamlara ulaştırmanın mücadelesinin verildiği bir olgudur.” diyen Tezer Özlü, insanın toplumdan, dünyadan sorumlu bir birey olduğu gerçeğinin altını çiziyor.
Yeryüzüne Dayanabilmek İçin Tezer Özlü’nün kültür, sanat, edebiyata dair düşünce ve görüşlerini yakından görme ve anlama olanağı sağlıyor. İlgili ve meraklı okurların, bu kitapta kendilerini Yaşamın Ucuna Yolculuk ve Çocukluğun Soğuk Geceleri’ne yeniden yönlendirebilecek nitelikte güçlü imgeler ve etkili izlekler bulacakları kanısındayım. Kısacık yaşamına sonsuz bir evreni sığdıran Tezer Özlü, defalarca okunmayı hak eden, duygu dolu radikal bir yazar.
Hülya Soyşekerci – edebiyathaber.net (21 Şubat 2014)


İstanbul Güne Eylemle Başladı

Fatih'te izinsiz gösteri

İstanbulda Banka Şubasi Ateşe Verildi
Fatih, Kumkapı'da Hayriye Tüccarı Caddesi üzerinde bulunan özel bir banka şubesine saat 05:30 sıralarında göstericiler molotof kokteyli attı. Eylemciler daha sonra caddeyi kaldırım taşlarıyla kapattı. Bunun üzerine olay yerine gelen çevik kuvvet ekipleri gruba biber gazıyla müdahale etti.
TOMA da göstericilere tazyikli su sıktı. Yüzleri maskeli göstericiler polise taşlarla karşılık verdi ve ardından ara sokaklara doğru kaçtı.     
Polise taş atan eylemcilerin ellerinde Abdullah Öcalan posterlerinin bunduğu görüldü. Bazı vatandaşların da eylemcilere taş attığı gözlendi. Taş atan vatandaşlar polis memurları tarafından güçlükle bölgeden uzaklaştırıldı.

Polisin müdahalesinden sonra dağılan grup, ara sokaklarda kurdukları bir çadırda toplanarak tekrar caddeye çıktı. Aynı banka şubesine taş atan grup daha sonra ise şubeyi ateşe verdi. Alevlerin yükseldiği banka şubesine gelen itfaiye ekipleri yangını söndürdü. Takviye çevik kuvvet ekiplerinin gelmesiyle bölgeyi ablukaya alan polis, ara sokaklarda göstericilere müdahale etti. Bir ara sokağa kurulan ve Abdullah Öcalan'ın fotoğraflarının bulunduğu çadır polis ekipleri tarafından kontrol edildi.
Bölgede çalışmalarını sürdüren polis, molotof kokteyli yapımında kullanılan ve bidonlara doldurulmuş benzin ve yanıcı maddeler ele geçirdi. Polisin müdahalesiyle ara sokaklara dağılan grup üyelerinden bazıları yakalanarak gözaltına alındı. Gözaltına alınanlar polis araçlarıyla Vatan Caddesi'nde bulunan İstanbul Emniyet Müdürlüğü'ne götürüldü. Çevik kuvvet polisinin bölgedeki güvenlik önlemleri sürüyor.

Gelecekte En Çok Kazandıracak Meslekler

Elde taşınabilen ilk fotoğraf makinesini 1888’de üreten ABD’nin ünlü teknoloji şirketi Kodak, altın çağında 140 binden fazla çalışanıyla 28 milyar dolar değerindeydi. Hatta ilk dijital kamerayı da bir Kodak çalışanı olan elektronik mühendisi Steve Sasson yaptı. Kodak 2012’de iflasını açıkladı. Dijital fotoğrafın yeni yüzü Instagram oldu ve 2012’de bir milyar dolara Facebook’a satıldığında sadece 13 çalışanı vardı...
Gelecekte En Çok Kazandıracak Meslekler


“Sanal Gerçeklik”in babası kabul edilen bilgisayar bilimcisi, yazar ve klasik müzik bestecisi Amerikalı Jaron Lanier, son kitabı “Who Owns the Future?”a (Gelecek kimin olacak) şu soruyla başlıyor: “Peki bütün bu meslekler nereye kayboldu?”

İş hayatının birçok alanını etkisi altına alan otomasyon, bilgisayarlar ve robotlar birçok mesleği de tarihin emek yoğun sayfalarına gömdü. İngiliz iktisatçı John Maynard Keynes’in 1930’da yazdığı gibi “teknolojik işsizlik” dünyanın birçok yerinde kendini hissettiriyor. (Bahçeşehir Üniversitesi Mütevelli Heyeti Başkanı Enver Yücel, “30 yıl sonra bugünkü mesleklerin yüzde 65’i olmayacak” diyor.) 

Bu durumda, teknoloji bir gün sizin de işinizi yok ederse ya da akıllı makinelerle birlikte çalışacak vasıflara sahip olmadığınız ortaya çıktığında, kariyer yolunuza devam edebileceğiniz bir “B Planı”nız var mı? Optimist Dergisi, şubat sayısında bu ilginç konuya geniş yer ayırdı... 

ÖNÜMÜZDEKİ 10 YILDA İŞ YAŞAMINI DÖNÜŞTÜREN EĞİLİMLER 

Oxford Üniversitesi tarafından Eylül 2013’te yayınlanan Carl Benedikt Frey ve Michael A. Osborne imzalı bir araştırmada 702 meslek listeleniyor ve bilgisayarların, taşımacılık, lojistik, üretim işçiliği ve idari destek alanlarında birçok çalışanın yerine geçtiğini ortaya koyuyor. 

Optimist’in sorularını yanıtlayan Osborne, “Bilgisayarlaşmanın risk oluşturmadığı meslekler, makinelerin görece zayıf kaldıkları görevleri içerenler. Örneğin, rekreasyon terapistleri, ruh sağlığı danışmanları ve ilkokul öğretmenleri öngörülebilir gelecekte görece güvencedeler” diyor. Belirli yeteneklerin edinilebilmesi için teknoloji eğitiminde yapılması gerekense Osborne’a göre, insanları makineler gibi değil, makinelerle birlikte çalışabilmek üzere eğitmek. 

Peki önümüzdeki 10 yılda iş yaşamını dönüştüren eğilimler ve kazanılması gereken beceriler neler olacak?
Bunları nereden ve nasıl edinebiliriz?

“B Planı”nız için notlar almaya başlayabilirsiniz... Kâr amacı gütmeyen bağımsız stratejik araştırma kurumu Institute for the Future’un (IFTF) hazırladığı “Future Work Skills 2020” (Geleceğin İş Becerileri 2020) çalışmasına göre önümüzdeki dönemde meslekler ve öğrenme yöntemlerinde değişim yaratacak bazı faktörler şöyle: Ömrün uzaması, akıllı makine ve sistemlerin yükselişi, bilgisayımsal dünya ve yeni medya ekolojisi... Tüm bu faktörler, kendine özgü ya da birbiriyle kesişen yetenekleri gerektiriyor.

UZAYAN ÖMÜR VE KARİYER PLANLAMASI

Teknolojik gelişmelere paralel bir şekilde uzayan ömür, dünyada ve Türkiye’de insanların hayatları boyunca sahip oldukları kariyer sayısını artıracak. Buna hazır olmak için de elbette eğitimi sadece örgün öğretimle sınırlamamak, yani “yaşam boyu öğrenmek” şart. Çoğu kişi artık hayatının sonuna kadar aynı işi yapmıyor. Kariyerler karmaşık, parçalı, uzmanlaşma ve işbirliği isteyen ve sürekli evrimleşen özelliklere sahip. Yani hayatımız boyunca iş hayatımız mikro kariyerlerden ibaret olacak. 

Kariyer yolundaki bu hareketlilik Fast Company Dergisi’nin tabiriyle “Generation Flux”, yani değişken, akışkan bir kuşağa işaret ediyor. X, Y, Z kuşaklarının aksine bu kuşağın tanımı yaş gruplarına göre yapılmıyor. Her yaştan mensuplarının ortak özellikleri, istikrarsızlığı kucaklayabilen bir zihniyette; kariyer, iş modelleri ve varsayımlardaki değişimleri tolere edebilen, hatta bundan hoşlanan; öğrenmeye açık, çok sayıda bilgi kaynağından beslenebilen, ekip çalışmasına uyum sağlayan, beklenmeyen durumlar karşısında çözüm üretebilen yapıda olmaları. Yani hayatları boyunca sahip oldukları unvanların bir yandan hepsi, bir yandan da hiçbiriler.

AKILLI MAKİNELER VE SİSTEMLERİN YÜKSELİŞİ

Peki akıllı makineler ve sistemlerin yanındaki yerimiz ne olacak? Önümüzde şu seçenekler var: Bazı alanlarda yeni nesil otomatikleşmiş sistemler insanların yerini alacak, bu durumda da gerçekten iyi olduğumuz ve keyif aldığımız şeyleri yapmakta serbest kalacağız. Bazı alanlarda da makinelerle ortak çalışacağız, onlar bizim yeteneklerimizi artıracak. 

Yani bir yanda insan-makine işbirliği, bir yanda da makinelerle insanların ayrıştığı nokta. Bu ayrışma durumuna hazırlıklı olmak için “anlamlandırma” ve “eleştirel düşünme” yeteneklerinin geliştirilmesi gerekiyor. Çünkü ezber bozan makinelerin rutin üretim ve hizmetlerde sahip olmadığı yukarıdaki becerilere talep giderek artacak. ODTÜ TEKPOL’den Yrd. Doç. Semih Akçomak “10 yıl önce sadece kod yazmak bir bilgisayar mühendisi için iyi bir iş bulabilmek adına yeterli bir yetenekti. Ama şu anda sistem entegrasyonu, takım çalışması, planlama gibi bir sürü yetenek ön plana çıkıyor” diyor.

‘BİLGİSAYIMSAL’ DÜNYA 

Uygulaması bazı alanlarda başlayan, önümüzdeki yıllarda artarak devam etmesi beklenen “nesnelerin interneti” alanındaki gelişmelerle, nesnelerin bizlerle ve birbirleriyle her etkileşimi veriye dönüşecek. Her şeyin programlanabilir olduğu bir çağda, dünyanın kodlarını çözmek ve bunları analiz etmek de zorunlu hale gelecek. Veriye dayanan kararlar almak amacıyla büyük miktardaki veriyi soyut kavramlara dönüştürebilmek ve veri temelli akıl yürütme yapabilmek, gereken beceriler.

Özgün ve uyarlanabilir düşünmede ustalık, ezbere ya da kurala dayananların ötesinde, yani beklenmedik olana çözüm getirmek ve uyum sağlamak için şart. Parag Khanna ve Aaron Smith, Foreign Policy Dergisi’nde yayınlanan “Jobs of Future” isimli yazılarında, mesleklerin gelecekteki dönüşümüne dair örnekler veriyor: Piyasa araştırmacılarının yerini öngörücü veri analistleri, internet istatistikçileri ve veri madencileri alacak. 

Tıbbi amaçlar için kullanılan robotların kullanımının giderek artmasıyla hastane görevlileri, bu robotları tasarlamak ve işleyişlerini sürekli kılmak için yerlerini medikal robot uzmanlarına bırakacak. Öğretim görevlilerinin yerini de online dersler için kodlar yazan ve müfredatlar oluşturan eğitim teknologları alacak.

YENİ MEDYA EKOLOJİSİ 

Geleneksel medyadan daha fazla haşır neşir olduğumuz yeni medya araçları da metnin ötesinde yeni medya okur yazarlığı gerektiriyor. Yeni ekosistem, giderek yaygınlaşan ve daha da içerikli hale gelen video üretimi, dijital animasyon, artırılmış gerçeklik, oyunlaştırmanın çevresinde şekillenecek. İletişim için yeni bir dil geliştirmek gerekecek. 

Videolar, bloglar podcast’lar şimdilerde daha çok sosyal hayatımızda ağırlığını hissettirirken, – önümüzdeki 10 yılda iş hayatımızda da etkinliğini artıracak. Enformasyonun üç boyutlu ve görselleştirilmiş sunumunu hazırlama becerileri de önem kazanacak. Online platformlar artarken, online kimlik yönetimini yapacak insanlara da ihtiyaç olacak. 

Yeni medya ekolojisi gerçeklik ve doğruluğa olan hassasiyetimizi de radikal olarak değiştirecek. İçeriklere daha şüpheci yaklaşacağız ve bugün gördüğümüzün yarın göreceğimizden farklı olacağını öğreneceğiz. Enformasyonu önemine göre ayrıştırmak, filtrelemek, farklı araç ve teknikleri kullanarak bilişsel işleyişin en üst düzeye nasıl çıkarılabileceğini bilmek önem kazanacak. Gelecek nesil çalışanlar bu “aşırı yüklenme” sorununu çözmek için kendi tekniklerini geliştirmek durumunda olacaklar.

KAYNAK | Habertürk Gazetesi

Başbakanın Evladı Var, Peki Ya Berfo Ananın Evladı ?

Ses kayıtları çoğaldıkça Erdoğan’da, bakanından vekiline diğer AKP’liler de düştükleri durumun sarsıcı etkisiyle sürekli yeni açıklamalar yapmak zorunda kalıyorlar.
Başbakan Onların Evladı Yok
Erdoğan, dün yol arkadaşları olup ta bugün ezeli düşman haline gelenleri alt etmek için son olarak “onların evladı yok, anlamazlar” dedi. Ne çarpıcıdır ki bu sözler oğlu Bilal’le yaptığı telefon konuşmalarının hemen arkasına geldi. Erdoğan’ın bu söyledikleri elbette duygularına tercümanlık yaptığı bakanlarını da derinden etkilemiştir. Zira bu yolsuzluk batağıyla anılan bakan çocuklarının düştüğü durum, hayırlı evlatlık yaptıkları babalarını fazlasıyla üzmüş durumda.
Erdoğan bir ‘baba’ olarak kol kanat gerdiği oğluna sahip çıkmakla övünüyor. Çünkü onlar babalı oğullu yolsuzluk düzeninden beslendiler. Şimdi ailecek “beraber yürüdükleri yolda” son virajlar alınırken, geride kimsenin kalmasını istemiyor.
Bu düzen kurtlar sofrasıdır. Geride kalanı kapanlar, sadece yakaladıklarıyla yetinmeyeceklerdir. Hırsızların önde gideni, arkadan gelenlerin hışmından kurtulamayacaktır.
Kapitalist sistemin acımasız yasalarında “iş barışı” olmadığı gibi, sermaye grupları arasında ki dayanışmada bir yere kadardır. Bu yağma ve talan rejimi tehlikeye girdiği şartlarda sıkı bağlarla birbirlerine bağlananların, iş pazar kavgasına gelince durumu değişmektedir. Bugün de üretilen zenginlikleri çalmak için bu pazara tezgah kuranlar, birbirlerinin ayağını kaydırmak için tüm bu yaşananları kendi çıkarlarına göre değerlendirmeye çalışmaktadırlar.
Amaçları kendi tezgahlarını büyütmektir. O tezgahta işçinin emekçinin alınteri, emeği vardır. Seçimlerin de yaklaştığı şu dönemde tüm düzen partileri kendi ‘tezgahlarını’ kurmuş, yalanlarını satabilecekleri müşteri beklemektedirler.
Tam da böyle bir dönemde Erdoğan, duygulara hitap eden cümleleri de kendi tezgahına koymaktadır. Gülen’in, Erdoğan’ın, diğer AKP’lilerin ağlama sahnelerini hatırlayınız. İşte o sahte göz yaşların tümü tezgahlarına düşen bir malzemedir. Çünkü alıcısı çoktur. Şimdi de öyle. Diyor ki Erdoğan “onların evladı yok, anlamazlar.”
Ama bu bile, bu ülkede yaşayanlar için ağır bir hakarettir. Daha geçtiğimiz hafta Berfo Ana’nın birinci ölüm yıldönümüydü. 33 yıl boyunca devlet tarafından kaybedilen oğlunu arayan, “hiç değilse ölmeden önce oğlunun mezarına çiçek koymak” isteyen bir annenin son isteği bu. Haziran Direnişi’nde hayatını kaybeden Mehmet Ayvalıtaş’ın annesi Fadime Ayvalıtaş, oğlunun katiliyle hesaplaşamadan hayatını kaybetti bu ülkede. Ölüm Orucu’nda kaybettiği kızının resmini bağrına basan, kaybettiği çocuğunu arayan annelerin, yitirdiği çocuğunun mezarını ziyaret eden babaların yargılandığı bir ülke.
Erdoğan’ın sözleri bu gerçeklerle birlikte okunmalıdır. Bu topraklarda, çocukları kendileri gibi hırsız olanlarla değil, sömürünün, eşitsizliğin, adaletsizliğinin, yağmanın ortadan kalkması için mücadele eden, bu uğurda büyük bedeller ödeyen devrimcilerin anne ve babalarıyla gurur duyulacaktır.

Yolsuzluklara Karşı Birçok Yerde Eylem Gerçekleşti

Yolsuzluk Davası ve Akp HükümetiYolsuzluğa ve hırsızlara karşı birçok yerde sokağa çıkıldı. Ankara, Haziran İsyanı’ndan sonra en kitlesel eylemlerden birine sahne oldu. İstanbul’da halk farklı yerlerde sokağa çıktı, polisin Beyoğlu’ndaki eyleme yaptığı saldırıda gözaltılar oldu
Denizlililer, Tayyip Erdoğan’ın Denizli’ye gelmesini ve yolsuzlukları protesto ederken eyleme polis saldırdı. Diyarbakır’da Hevsel Bahçeleri’ne yapılan ağaç katliamına karşı nöbet başladı

Eylemlerden Kareler

Ankarada Dershane Öğrencilerine Polis Müdehalesi
Hırsız Var, Ankara, Yolsuzluk
Amed, Diyarbakır, Hevsel Bahçeleri, Dicle Üniversitesi Direniyor

 

Resim Galerisi

Politikamız : | Tarafsız Bir Habercilik Anlayışıyla Sansürsüz Bir Şekilde Sizlere Haber Ulaştırmak
Copyright © 2014. Özgür Haber Platformu
Lütfen Kaynak Gösterilmeden Herhangi Bir Alanda Bizden Alıntı Yapmayınız
Aksi Takdirde Hakkınızda Yasal İşlem Başlatılıcaktır Her Hakkı Saklıdır